
Doğa, doğal kaynaklarımız ve tabiat varlıklarımız, bizler gerçekten ne olduklarını biliyor muyuz, yoksa biliyor gibi davranıp, üzerimize yüklediği sorumlulukları görmezlikten mi geliyoruz? Doğanın en acımasız canlısı olan insanı kendimce tarif ederken sıklıkla kullandığım bir cümlem vardır; “Yaşamını sürdürdüğü Dünya isimli gezegende Çöp üretme özelliğine sahip, tek canlı”. Ne acıdır ki, böyle bir canlı yaptıklarının farkına varıp, doğayı korumaya kalkışır.
Doğayı korumak deyişi de bana biraz saçma gelir, kimi kimden koruyacaksın? Korumaya kalktığın varlık kendisini o kadar iyi korur ki, yeter ki biz o aptal icatlarımızla doğanın tam orta yerinde tepinmeyelim. Kaçınılmaz sonumuzun gene onun bağrı olacağını her canlıdan daha iyi bildiğimiz halde, anlaşılmaz bir hırsla, bir kemirgen gibi o muhteşem dengeyi bozmak için uğraşır dururuz.
Doğayı, doğal kaynaklarımızı ve tabiat varlıklarımızı koruma görevi birkaç bakanlık bünyesine verilmiş ise de, bu kaynaklarımızı korumak her bireyimizin vatandaşlık görevi olduğuna inanan bir bireyim. Ülkemizin en önemli tabiat varlıklarının bulunduğu Ege bölgesinde, bir de doğa ile iç içe yaşayan bir insan olarak, doğa ve çevre sorunları ile sıklıkla karşılaşmamda, bu vatandaşlık görevimde hassas olmamı gerektirmekte ve adıma daha çok görev düşmektedir.
Yaşadığım bölgede doğal kaynaklarımızdan gelir temin eden birçok kuruluş var. Bu kuruluşlar mevcut yasaların ön gördüğü şartlarla, gerekli izinlerin alınması ile doğanın tam orta yerine o aptal icatlarını yerleştirerek kendilerine, pardon ülke ekonomisine katkı sağlamaya başlarlar.
Bu şekilde çalışmalarını sürdüren, en önemli iş kollarından birisi de Mermer sektörüdür. Bu sektörde çıkarttığımız ürün “Muğla beyazı mermer” sadece ülkemizde değil yurt dışında da pazar bulmuş hatta rağbet görmekte, en iyiler arasında yerini almaktadır. Özellikle Muğla ilimizde bu sektör turizmden sonra ikinci sıraya oturmuştur. Bu ilimizde yaklaşık 85 mermer işletmesi tesisinin yanı sıra 100’ün üzerinde ocak tesis edilmiştir. Muğla ilimizdeki bu sektörün sadece 2011 yılında ülke ekonomimize getirisi 330 milyon dolardır.
Mermer sektörünün istihdamı ve ülke ekonomimize katkılarını göz ardı etmek doğru değil ancak böyle bir doğal kaynağımızın işletilmesinde yeterli denetimimiz mevcut mu? Açılan ocakların tekrar doğaya kazandırılma çalışmaları sürdürülebiliyor mu? Ayrı tutarsak ocaklar ile beraber yaklaşık 200 işletmenin denetimini yapabilecek ehil kadromuz var mı? Bu denetimler sadece işletme ve çevre olarak değil tabi ki, iş ve iş güvenliği tarafından da yapılmalı. Bu sektörün artılarının yanı sıra eksilerin de, göz ardı edilmemesi gerektiğine hatta doğal yapıyı koruyacak yeni fizibilite projeleri üretilmesi gerektiğine inanıyorum.
Muğla İl Jandarma Komutanlığımız bünyesinde bir çevre timi olduğunu biliyorum. Hatta bu tim de görev yapan (Mühendis) sivil kadrosu da mevcut. Zaman içerisinde yazılarımı ihbar kabul edip, işlem başlattıkları konular da olmuştur. Muğla içerisinde maden ocaklarının tamamı asayiş bakımından Jandarma bölgesi içerisinde kaldığı halde, jandarma kendi bünyesinde çevre denetim timlerine de sahipken, bu tesislerde ön çevre denetim görevi neden Jandarma ekiplerine verilmez? Yapılacak denetimlerin olası gayri yasal çalışmalarla doğal yapının talan edilmesinin önüne geçileceği gibi, devamında yeniden kazandırma çalışmalarında da gözlemlemenin etkili olacağı kanısındayım.
Doğayı, doğal kaynaklarımızı ve tabiat varlıklarımızı korumak devletin asli görevlerinden olup, her vatandaşın da bu göreve katkı sağlaması vatandaşlık görevidir. Kamu kurumlarımızın yetki karmaşasına sokularak doğa ile ilgili böylesi önemli sorunlarda denetimden uzak tutulması şaibenin kendisi olur.
Sevgi ve düşüncelerimizi paylaşabilmek için bana iletilerinizi göndermeyi sürdürün, ben inanıyorum ki, paylaşarak çoğaltacağımız o sevgi ve düşüncenin aydınlatacağı bu yolda bizler mutlu olacağız. Ekrem ÖRSOĞLU