
İçimi ısıtan sıcak gülüşlerin arkasından her defasında bir boşluk doğuyor. Ne kadar sarılırsam sarılayım ellerim bir süre sonra boş kalıyor. Sanki tutunacak bir dal arıyorum da dal rüzgâra kapılmış gitmiş. Ne kadar yakalamaya çalışırsan çalış yetişemiyorsun bir dal parçasının hızına…
Hikayeler hep güzel başlar verilen sözler, sarılan kollar, tutulan eller, öpülen gözler her hikâyenin başında aynı hisle uyandırır seni aşka. Gözlerin birden görmez dünyayı, olup biteni, görmez bir çemberin içinde yaşarsın. Kalbinin sesine bile kulak vermezsin, duymazlıktan gelir, bir çemberin içinde döner dolaşırsın.
Dünya durur, o an kalbin sana ait bir parçayı kabul eder gibi çeker içine aşkı. Aşkın her damlasını içinde denizler gibi büyütürsün. Sana ait bir denizin nesi kötü olabilir ki değil mi? Denizler bir o kadar yakınken bir o kadar da uzak olabilir. Ruhunun teslimiyet yeri denizin en dibindeki aydınlık yer olabilir mi? Ya da şöyle diyelim ruh kendini yoksa denizin dibine mi hapseder?
Aşk her zaman zaferini alır, bayrağını sallar herkese. Herkes bilir ki aşkın gücü denizlerden de büyük. Ne zaman eskir peki aşk? Neden eskir aşk? Kavanozun içinde bir kaşık balı da günün birinde yeriz, ya da eskidi diye kavanozuyla beraber atarız. Oysa günlerce aylarca yediğin o tatlı bal seni çoğu kez mutlu etmiştir. Ama insanoğlu mutluluğu bir rüzgâr sanıyor esti ve geçti.
Bazı mutluluklarla ömür boyu yaşamayı ne yazık ki bilmiyor. Sorduğum soruların cevabını ben de zaman zaman bulamıyorum. İpin ucunu görüyorum ama sonunu göremiyorum. Çocukluğumuzda oynadığımız halat çekme yarışındaki gibi ip birinin elinde kalıyor diğerinin elleri yara bere içinde. İzleri silinmiyor ama yine de tüm gücüyle savaştığını biliyor.
Birinin duyguları kalıyor elinde, diğerinin kazandığı ve vazgeçtiği aşk. Tüm sevincini ellerindeki halata bağlamış bir insanın aşkı ne kadar zaferdir ki? Yenilgilerin izleri asla silinmez ellerinden gitse izi ruhunda kalır. Gözlerinde kalır, sözcüklerinde kalır, düşüncelerinde kalır, bir yerlerde hep kalır işte.
Bu sabah yenik düştüğüm bir oyunun parçasındayım ben de. Nasıl haykırsam sesimi bilmiyorum, nasıl savaşsam nasıl iyileşsem. Ruhumda sarhoş bir adamın replikleri dolaşıyor, duygusal bir annenin bebeğine söylediğine sözcükler, veda etmek zorunda kalan bir kadının son gülüşü, babasını kaybeden bir çocuğun bitmek tükenmeyen hüznü. Eğer âşık olursanız tüm bu duyguların hepsini bir anda yaşayabilir, bir anda duygu geçişlerinde boğulabiliyorsunuz.
Neydi seni bağlayan bu imkânsız savaş. Nerede yenilmeyi seçtim nerede kazanmayı seçtin. Nedenler hiçbir zaman bitmez soruların cevapları tamamlanmayan iki ruh. Neyi çeksem elimde kaldı hayat der gibi haykırışlarımın sonsuz çığlıkları. Bağırmaya gerek yok ruhum tüm bunları yaşarken gözlerim hala gülüyor…
Bu sabah dağılan bir parçamı daha aramaya gelmiştim oysaki bulamadığım her parçama bir veda sözcüğü ekliyorum. Gitmek ardında bıraktıklarına en iyi kazıktır. Ve biz kazık atmayı aşkta çok iyi öğrendik. Aşkın bu kadar yaralayıcı olduğunu bilmek ne acı. Sızlayan yaralarımı öpse geçecek, sarılsa bitecek bütün acılar…
Bazı acılar baki kalıyor insanın içinde ve bazı acılar sonsuza kadar kilit vuruyor yüreğine.
Yüreğinden öptüğümüz herkese….
Merve Küçük
